Uluslararası Hukuk Açısından Mültecilerin Statüsü

Bireyler vatandaşları bulundukları devletler nezdinde belirli haklara sahip olurlar. Bu haklar devletin içinde bulunduğu durumun elverdiği ölçülerde hukuk çerçevesinde kullanılır. Bu hakların kullanımındaki en büyük kısıtlamaların başında ülkedeki barış ve huzur halinin ortadan kalması gelir. Barışın ve güvenliğin sağlanamaması durumunda devlet vatandaşların haklarına, karşı karşıya kalınan olayların niteliğine göre kısıtlamalar getirecektir. Bireyler haklarından ne kadar yoksun kalırlarsa, bulundukları ülke onlar için yaşanmaz hal alacak, en nihayetinde yaşama hakları da ihlale konu olduğu vakit, ülkeyi terk etmek durumunda kalacaklardır. 

 

Mevcut yüzyılda ülkelerin hala iç karışıklıklar yaşadığı görülmektedir. Bu karışıklıklar neticesinde bireyler ülkelerini, başka bir ülkede yaşayabilmek umudu ile terk etmektedir. Her alanın düzenleyicisi olan hukuk ise, bu kişiler için de uluslararası hukuk nezdinde tanımlamalar yapmış ve bu kişilere statüler belirlemiştir. Bu statüler bireylerin gitmiş oldukları ülkedeki haklarının belirlenmesinde birinci derecede rol oynamaktadır. Bu statüler ve hukuki tanımlamaların toplum nezdinde bilinmiyor oluşu sebebiyle, farklı ülkelere giden bu bireylerin hakları ile ilgili olarak da yanlış anlaşılmalar ortaya çıkmaktadır. Bu yanlış anlaşılmaların giderilebilmesi adına öncelikle uluslararası hukukta bu bireyler için belirlenmiş olan statülere göz atılması gerekir.

 

 

1-    Vatansızlar

Vatansızlar isminin de gösterdiği gibi hiçbir devletin vatandaşı sayılmayan ve hiçbir devlet korumasından yararlanamayan bireylerdir. Bu kişilerin şahsı ve mallarına karşı girişilen hukuka aykırı fiillere karşı bir devlet nezdinde koruma bulabilmeleri mümkün değildir. 

Bu kişilerin hukuki durumunu düzenleyen sözleşme BM teşebbüsü neticesinde “Vatansız Kişilerin Hukuki Durumuna Dair Sözleşme” olarak 26.04.1954 tarihinde kabul edilmiştir. Türkiye sözleşmeye 2014 yılında taraf olmuştur. 

 

2-    Uluslararası Korumadan Yararlanan Bireyler

 

I.Mülteciler

Yabancı ve Uluslararası Koruma Kanunu m. 61’e göre mülteci, “Avrupa ülkelerinde meydana gelen olaylar nedeniyle; ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncelerinden dolayı zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan ya da söz konusu korku nedeniyle yararlanmak istemeyen yabancıya veya bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen vatansız kişi” olarak tanımlanmaktadır. Bu tanımda açıkça göze çarpan özellikler bulunmaktadır. 

 

Tanıma göre; 

 

a-     Olayların Avrupa ülkelerinde meydana gelmesi 

 

b-    Irkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti ve siyasi düşüncesinden dolayı zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korkması

 

c-     Vatandaşı olduğu ülkenin korumasından bahse konu nedenlerle yararlanamayan ve yararlanmak istemeyen kişinin varlığı söz konusudur. 

 

Bu durumda günümüzde toplumlar nezdinde ülke sınırından geçen bireyler için mülteci kavramının kullanılıyor oluşu hukuken doğru değildir. Zira bahsedilen sebeplerle zulmün varlığının olması gerekliliğinin yanında mülteci statüsü yalnız Avrupa ülkelerinden gelen kişiler açısından söz konusu olabilecektir. 

 

II.Şartlı Mülteciler

Yabancı ve Uluslararası Koruma Kanunu (YUKK) m. 62’e göre “Avrupa ülkeleri dışında meydana gelen olaylar sebebiyle; ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncelerinden dolayı zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan, ya da söz konusu korku nedeniyle yararlanmak istemeyen yabancıya veya bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen vatansız kişiye” şartlı mülteci denilmektedir. Bu kişiler YUKK’un yürürlüğe girişinden önce sığınmacı olarak adlandırılmakta idi. YUKK’un yürürlüğe girişi ile beraber bu kişilerin statüsü değişmemekle birlikte isimlendirilmesi hususunda böyle bir farklılık tercih edilmiştir. 

 

Maddeye göre;

 

a-     Avrupa ülkeleri dışında meydana gelen olaylar sebebiyle,

b-    Irkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal mensubiyeti ve siyasi düşüncesi dolayısıyla zulme uğrayacağından haklı sebepler ile korkulması

c-     Vatandaşı olunan ülkeden bahse konu olaylar sebebiyle korunmadan faydalanılamaması veya korku sebebiyle faydalanılmak istenmemesi

hallerinin varlığı halinde şartlı mültecilik statüsü için gerekli şartlar sağlanmış olacaktır. 

Görüldüğü üzere şartlı mülteci ve mülteci arasında birtakım farklar bulunmaktadır. Bu farklardan birincisi, şartlı mültecilik statüsünde meydana gelen olaylar Avrupa ülkeleri dışında zuhur etmekte iken, mülteci statüsü açısından olayların Avrupa ülkesinde meydana gelmesi gerekmektedir. İkinci farklılık ise şartlı mülteci statüsünde olan yabancıların, güvenilir üçüncü ülkelere yerleştirilmesi öngörülmüştür. Son olarak, mülteci statüsündeki kişilere verilen uluslararası koruma statüsü kimlik belgesi çalışma izni yerine de geçmektedir. Ancak şartlı mülteci statüsündeki kişilere verilen kimlik belgesi çalışma belgesi yerine geçmemekte, bu kişilerin çalışabilmek için ayrıca çalışma izni alması gerekmektedir. 

 

III.İkincil Koruma Statüsü Sahipleri

 

YUKK m. 63’te düzenlenmiş olan koruma türlerinin bir diğeri ise İkincil Koruma Statüsü’dür. Maddeye göre “Mülteci veya şartlı mülteci olarak nitelendirilemeyen, ancak menşe ülkesine veya ikamet ülkesine geri gönderildiği takdirde;

a) Ölüm cezasına mahkûm olacak veya ölüm cezası infaz edilecek,

b) İşkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muameleye maruz kalacak,

c) Uluslararası veya ülke genelindeki silahlı çatışma durumlarında, ayrım gözetmeyen şiddet hareketleri nedeniyle şahsına yönelik ciddi tehditle karşılaşacak,

olması nedeniyle menşe ülkesinin veya ikamet ülkesinin korumasından yararlanamayan veya söz konusu tehdit nedeniyle yararlanmak istemeyen yabancı ya da vatansız kişi” ikincil koruma kapsamındadır. Genel itibariyle bakıldığında ikincil koruma, kişinin korunmasında bulunduğu ülkesinin temel insan hakları alanında yeterli gelişmeyi sağlayamamış olması sebebiyle kişinin yaşam hakkının ihlalinin söz konusu olmasının üzerine bir koruma sağlanmasıdır. Bu koruma bakımından kıstas, insan hakları sözleşmeleri ile koruma altında bulunan yaşam hakkı ve işkence yasağı gibi insan hakları ihlalleridir. İkincil koruma açısından büyük farklılıklardan diğeri ise, şartlı mülteci ve mülteci kavramlarında aranan ırkı, dini, tabiiyeti, bir gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncesi sebebiyle bir ihlalin şart koşulmamış oluşudur. Kişinin bu durum söz konusu olmadan yalnızca ilgili hükümde bahsedilen insan hakları ihlali ihtimali ile karşı karşıya kalması koruma için yeterlidir. 

 

Bu koruma statüsüne ait kimlik belgesine sahip olan kişiler çalışma iznine de sahip olmaktadırlar. 

 

3-    Geçici Korumadan Yararlananlar

YUKK m.91’de düzenlenen koruma kategorilerinden biri de geçici korumadır. Bu koruma diğerlerine nazaran birey bazında değil daha kitlesel açıdan söz konusu olmaktadır. İlgili hükümde “Ülkesinden ayrılmaya zorlanmış, ayrıldığı ülkeye geri dönemeyen, acil ve geçici koruma bulmak amacıyla kitlesel olarak sınırlarımıza gelen veya sınırlarımızı geçen yabancılara” denilmek suretiyle esasen tam olarak bir statü belirlenmemek ile birlikte evleviyetli olarak kişilere koruma sağlanmasına işaret edilmektedir. Genellikle ülkelerinde kişi ayırt etmeyecek düzeyde ortaya çıkan savaşlar yüzünden bir göç hareketi neticesinde sınırları geçen kitlelere geçici koruma sağlanmaktadır.

 

Son 5 yıldır Orta Doğu’da süregelen savaşlar sebebi ile yüzbinlerce insan ülkelerini kitlesel olarak bırakmakta ve sınır ülkelere geçmeye çalışmaktadır. Görüldüğü üzere özellikle Türkiye gündeminde yer alan Suriyelilerin mülteci olarak değerlendirilmesi hukuken doğru değildir. Bu kişiler kitlesel olarak sınırlardan geçmekte ve bu kişilere uluslararası hukuk nezdinde henüz geçici koruma sağlanmaktadır. Bu kişilere geçici koruma kimlik belgesi verilmektedir. Ancak bahse konu bu belge bireylere çalışma izni sağlamamaktadır. Çalışmayı arzu eden kişilerin ayrıca çalışma izni alması gerekmektedir. 

 

4-    Diğer gruplar

 

Yukarıda geçen bu 3 grup haricinde daha farklı gruplar da yer almaktadır. Göçmenler olarak nitelendirilen grup, Türk soylu, Türk kültürüne bağlı ve Türkiye’ye yerleşme amacı ile gelen insanları ihtiva etmektedir. Bunun yanında Türk vatandaşlığından çıkmış olan kişiler de “imtiyazlı yabancılar” grubunda yer almaktadır. Son olarak da azınlıklar, bir ülkede yaşayan ve kendi içinde ırk, dil, din ve kültür bağları ile bağlanmış olan ve bu yönüyle ülkede yaşayan diğer vatandaşlardan farklılık gösteren grup olarak değerlendirilmektedir. Bulundukları ülkenin vatandaşlığını taşıyor olmalarına rağmen bazı haklar ve yükümlülükler bakımından ülkenin diğer vatandaşlarından ayrılmaktadırlar.

KAYNAKÇA:

 

  • Yabancılar Hukuku- Prof. Dr. Aysel Çelik / Prof. Dr. Günseli (Öztekin) Gelgel, Şubat 2020

  • Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin Sözleşme (1951)

  • Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin 1967 Protokolü

  • www.euronews.com

 

 

Previous
Previous

Future of AI Systems On Legal Basis

Next
Next

İngiliz Müzik Dünyası’nın En Büyük Telif Kavgası: The Rolling Stones ve The Verve, Telif Hakkı Davası